Onca zamandır, içimde bana acı veren bir özlem duyuyordum.
Gençlik yıllarımı tatlı bir huzur ve mutlulukla geçirdiğim başkentin özlemiydi
bu. Fakülte yıllarım burada geçmişti. Dostlarımla en güzel anları burada yaşamış
ve bu şehre ait hissetmiştim kendimi. Hatırlıyorum da, kaldığım apartman
dairesinin karşısında sevimli, havuzlu bir bahçe vardı. Her şeyden sıkılıp bu
inziva yerine çekilir, kendimce düşüncelere dalardım. Bahçe çok bakımsız olurdu
genellikle. İlgilenen olmadığı için bu yeri bana özel sanırdım. Özellikle ölü
yapraklarla örtülü küçük havuz dikkatimi çekerdi. Kımıltısız havuza bakarken tam
da bu noktada zamanın durduğunu düşünürdüm.
Özlemim artık dayanılmaz bir noktaya gelince ilk fırsatta bu
şehre gittim. Havuzlu bahçe hala yerinde mi diye merak ediyordum. Aradan pek
çok zaman geçmişti ama hemen hemen her şey aynıydı. Bahçe de aynı şekilde
zamandan kopukmuş gibi, hayatın dışında kendi sükûnetiyle duruyor, havuzun
üzeri de eskiden olduğu gibi ölü ve kımıltısız yapraklardan görünmüyordu.
Eskiden severek yaptığım gibi yüzümü suda seyretmek ve suya vuran yansımamı
görmek için havuzun kenarına oturdum, elime geçirdiğim kırık bir dalla
yaprakları araladım ve durgun suda kendimi seyre daldım. Biraz sonra sudaki
yansımamın yanında benimkine çok benzeyen başka bir yansıma gördüğümü fark
ettim. Birden dönünce yanımda birinin oturduğunu ve havuzda kendini
seyrettiğini gördüm. Havuzdaki yansımalara bir daha bakınca tüylerim diken
diken oldu: Adamın suya vuran yansısı, benim yedi yıl önce suya yansıyan
yüzümün aynısıydı.
Yedi yıl önceki benimi tanıdığım gibi o da şimdiki benimi tanımıştı. Ben bu şehri terk edip gittiğimden beri bu havuzlu bahçede beni
beklemiş, yalnızlık ve umutsuzlukla geçen yedi yılın ardından beni görünce mutlu
olmuştu. İlk başlarda iki yakın dost gibi oturup ikimizin de çok iyi bildiği
şeylerden konuştuk. Ona hayatımdan, yaşantımdan bahsettim. Birlikte birkaç gün
geçirdik. Şehrin sevdiğimiz sokaklarını, mahallelerini gezdik. Güzel
hatıraların sohbetiyle geçen bu günlerden sonra artık konuşacak bir şeyimizin
kalmadığı korkusu ikimizi de sarmıştı. Onda çok yapmacık bulduğum bitmez bir
duygusallık ve hayatın gerçeğini tam anlayamamış bir hal vardı. Ben hayatımın
sıkıntılarını anlatırken o bunları umursamıyor, kendince birkaç saçma
düşünceye kapılmış gidiyordu. Ortak yaşantımızın anıları tükendikçe ondan
soğumaya başladığımı hissettim. Benim tahammül edemeyeceğim kadar melankolik
bir ruhla kendini hislerinin tuzağına kaptırmıştı. Günlerce onun kuruntularını
görmekten, zavallılıklarını dinlemekten başka bir şey yapmıyordum.
En sonunda ona, artık gitmem gerektiğini söyledim. Kaşlarını
çatarak bir anda koluma yapışıp ağlamaya başladı. Bana yalvarıyordu. Yedi
yıldır bana kavuşma arzusuyla burada, bu tenha bahçede beklediğini söyleyip
kalmamı istiyordu. Kararlılığını görünce ondan kurtulmanın kolay olmayacağını
fark ettim. Ona haksızlık ettiğimi düşünüyordum. Sonuçta benim yedi yıl önceki
halimdi. Onu bir zamanlar yaşamıştım. Ama bütün bunlar bana gülünç geliyordu.
Ben zamanla kendimi geliştirmiş ve yeni ufuklar edinmişken o burada bütün varlığıyla
tutsak yaşamıştı. Ona acıyordum. Bütün gücümle sahiplenmeye çalışıyordum. Ama
hayır, kabul edemiyordum. Bir gün, ona beslediğim nefreti tutamaz oldum ve o
zaman artık karar verdim. Ondan kurtulacaktım.
Önceki benimle yeniden, bizi buluşturan havuzlu bahçeye
gidip havuzun kenarına oturduk. Yansılarımızı seyretmek için yaprakları
araladık. Yüzlerimiz suda yan yana belirince bir hamleyle onu omzundan
kavradığım gibi sudaki yansısının içine ittim. Ellerimle başını tutarak yüzeye
çıkmasını engelledim. Acıyla haykırıyordu. Bütün vücudunun kasıldığını gördüm.
Bir müddet karşılık verdikten sonra nihayet hareketsiz kaldı. İğrenç geçmişimi
havuzun kirli sularına terk etmiştim. Bahçeden ve şehirden, kimseye bir gariplik sezdirmeden kaçar gibi
uzaklaştım. O günden sonra anısını kestiremediğim şeylerin acısını duydum hep.